Diyanet İşleri eski başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, ASBÜ kütüphanesinde “Gençlik, bilgi, güç ve ahlak” başlıklı bir konferans verdi. Konferansa Rektör Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan ve bazı akademisyenler dinleyici olarak katıldılar. Üniversite öğrencileri de konferansa yoğun ilgi gösterdi. Görmez, konuşmasını tamamladıktan sonra dinleyicilerin sorularını cevapladı. Arıcan, ASBÜ mensubu akademisyenlerin imzalı kitaplarından oluşan bir paketi Görmez’e hediye etti. Toplu fotoğraf çekiminin ardından sponsorluğunu Ankara Deniz Feneri Derneği’nin yaptığı Görmez’in, “Gençliğin Anlam Arayışı” isimli kitabı dinleyenlere ücretsiz olarak dağıtıldı. Konferans sonrası Arıcan, Görmez ve akademisyenleri odasında misafir edip kahve ikram etti.
Prof. Dr. Mehmet Görmez konuşmasında ana hatları ile şunları söyledi:
Doksanlı yıllarda İngiltere’ye gittiğimde kendimi bir fakültenin önünde buldum. Fakültenin adı “Orta Doğu, Afrika ve İslam Araştırmaları Fakültesi”ydi. Fakülte kütüphanesinin girişinde büyük bir yazıyla “bilgi güçtür” yazıyordu. Öyle bir söz ile ilk defa karşılaşıyordum. Bu sözün menşeini araştırmaya başladım. Bilgi neydi, ne için elde edilirdi, güç neydi, bilgi ile ne alakası vardı, bilgi gerçekten güç içinmidir? gibi sorular sordum ve bunların cevaplarını araştırmaya başladım. İşe burada size bu konudaki okumalarımdan bahsedeceğim.
18. yüzyıla kadar bilgi, “anlamak” içindi. İnsanlar bu zamana kadar bilgi edinmeyi, insanı, kainatı ve tanrıyı anlamak için isterlerdi. 18. Yüzyılda bir zihniyet değişimi oldu. Artık bilgi, anlamak için değil hakim olmak ve kontrol altına almak için istenmeye başlandı. Tabiatla bir olmak yerine ona hakim olmak, kontrol altına almak ve dönüştürmek asıl oldu. Ve bugün gördüğünüz gibi uzayı bile uydu çöplüğüne dönüştürdük. Şimdi çevrecilik adı altında yaptığımız bu kötülükten geri dönmek ve kayıplarımızı telafi etmek istiyoruz ama ne mümkün.
19. yüzyılda bilgi bir silaha dönüştü. Bilgi, tabii bilimler yoluyla saadet için değil hakim olmak için kullanılır hale geldi. Dahası, Durkaim ile insani bilimler de aynı yolu izlemeye başladı. Halbuki tabii birimler ile insani birimler kategorik olarak birbirinden farklıdır ve usulleri ayrı olmalıdır. Ama insani bilimler de tabii bilimlerdeki yanlışlığı devir alarak bilgiyi güç olarak kullanır hale geldi. Bilgiyi güç olarak gören anlayış, insan ve toplumu anlamak yerine ona hakim olmayı istedi.
Dini dogmalardan sonra bir de bilim dogmaları ortaya çıktı. Dini dogmalarla baş etmek kolaydır ama bilgi dogmalarıyla baş etmek gerçekten zordur. Polemiğe girmeyi pek sevmem ama misal olsun diye anlatıyorum Türkiye’de bir profesör kalktı, dedi ki: “İbrahim diye biri yoktur, tarihi olarak onun varlığını ispat edemezsiniz” daha sonra Musa aleyhisselam için de aynısını söyledi. Birileri de kalkıp bunu mahkemeye verdi. Bu da çok yanlış, çünkü bu hususta mahkeme karar veremez. Bu mahkemenin alanı değildir, buna ilim adamları cevap verir.
Siz, bilgiyi yalnız arkeolojik kazılarda ortaya çıkan çanak, çömlek yada yazılı belgelerdekinden ibaret görürseniz Hazreti İbrahim ve oğlunun yaptığı “Kabe” ortadayken ve hatta milyonlarca insan ziyaret edip dururken bilgi olarak kabul etmezsiniz. Binlerce yıldır eseri yaşıyor olduğu halde “tarihte İbrahim diye biri yaşamamıştır” diyebilirsniz.
Ben iki tür akıl olduğunu düşünüyorum biri belgesel akıl diğeri ayetsel akıl. Belgesel sadece belgeyi görür, ayetsel akıl belgenin arkasındaki hakikati görür. Bilgi söz konusu olduğunda üç husus devreye girer ilim, hikmet ve marifet. Bu üçüne birlikte vakıf olmadıkça gerçek bir bilgiye ulaşılmıştır denilemez. Cehaletin zıddı ilim değil “hilm”dir.
İlim üç şey için istenmelidir, anlamak, amel etmek ve mutlu olmak.
Sevgili gençler son olarak şunu söyleyerek bitireyim. Üç kitabı birlikte okumayı ihmal etmeyin lütfen. İnsan kitabı, Kainat kitabı ve İlahi kitabı (Kur’an-ı Kerim’i)
Programı ASBÜ YouTube kanalından izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=TObeG5q5O-g